Gezi

Almanya Notlarım | Berlin & Stuttgart

Teknoloji geliştikçe, farklı şehirleri ülkeleri kültürleri gördükçe seyahat anlayışımız da değişti. Çok değil bundan on sene önce insanların seyahat anlayışı gidip olabildiğince kısa sürede görebildiği kadar çok turistik yer görüp dönmekti. Şimdi ise farklı kültürlere meraklıyız, yeni deneyimlere açığız. Çünkü görmediğimiz birçok şey olduğunu biliyoruz. En azından ben böyleyim ve birçok insanın da böyle düşündüğüne inanıyorum. Bence doğru olan da bu. Gidip turistik anıtların önünde fotoğraf çekilip şööyle bir inceleyip başka yere geçmek bana anlamsız geliyor. Gittiğim yerde insanların yemek alışkanlıklarını, aile ve komşuluk ilişkilerini, aile içi ve okul eğitimlerini, toplumsal düzenlerini hatta gündelik hayatlarını da görmek deneyimlemek istiyorum.

Bu benim Almanya’ya 3. gidişimdi. (Başka bir ülkeye gitmişliğim yok) Üçünde de akrabalarımın yanında kaldım ama bir de bir Alman ailenin yanında kalıp daha yakından incelemek isterim. Bu kez daha uzun süre kaldığım için uzaktan da olsa gözlem yapma şansım oldu. Özellikle Berlin’deyken, kuzenim Duygu’nun harika rehberliği sayesinde hiç aklıma gelmeyecek konularda bile bilgi sahibi oldum. Hem oradaki Türklerle ilgili hem Almanlarla ilgili hem de Almanya’daki düzenle ilgili birçok şey anlattı bana. Burada bahsettiklerimin çoğunu ondan öğrendim zaten.

Geldiğimde çevremdekilere bunları anlatırken ve daha da anlatmak isterken buldum kendimi. O yüzden bu yazıyı yazmak istedim. Hiç yurtdışına çıkmamış ya da hiç Almanya’ya gitmemiş arkadaşlar için de güzel olur diye düşündüm. Ayrıca kendim de daha sonraki seyahatlerimde gördüklerimle karşılaştırabileceğim bir listem olsun istedim. Farklı ülkeleri gezme şansım olursa, gözlemlediğim kadarıyla onları da yazmak isterim.

Geri dönüşüme önem veriyorlar. Marketlerde naylon poşet kullanılmıyor, tekrar kullanılabilen kumaş çantalar satılıyor.

Marketlerde boş şişe verdiğinizde 15-25 cent arası nakit para veren özel makineler var. (Makine size toplam tutarda bir fiş veriyor, bu fişle markette alışveriş de yapabiliyorsunuz o tutarı kasadan nakit de alabiliyorsunuz.) Bu yüzden etrafta atık şişe göremiyorsunuz. Cam, teneke, plastik vs şişeler için de oluyor. Zaten makinenin kabul ettiği şişelerin üzerinde şişenin geri dönüşümünde alacağınız para miktarı yazıyor. Ayrıca marketlerde poşetler parayla satılıyor. (Bu yakında Türkiye’de de olacak) Naylon poşet kullanılmıyor. Marketlerde kumaş çantalar ve büyük naylon gibi hasır gibi değişik türde çantalarda satılıyor. Kasada oluyor. Hepsi tekrar tekrar kullanılabiliyor ve oldukça sağlam. (Ben aldıklarımı getirdim, burada da kullanacağım) Çantaların fiyatları da 10 cent ile 50 cent arası değişiyor. Sebze ve meyveleri de naylon poşete koymuyorlar. Zaten çoğu paketli satılıyor. Çilek, ahududu gibi küçük parçalı şeyler minik karton veya plastik kutularda oluyor. Daha büyük parçalı elma, biber gibi şeyler de ambalajlı satılıyor. Büyük taneyle satılanları da alıp -poşetsiz- olduğu gibi sepete atıp, çıkarken de diğer yiyeceklerle beraber o bahsettiğim kumaş torbalara koyuyorsunuz.

Trafik kurallarına çok önem veriliyor ve herkes kurallara uyuyor.

Trafikte araç olmasa bile yayalar kırmızıda bekliyor. Yayalar yola yaklaştığı an araçlar uzakta da olsa yavaşlıyor. (Türkiye’deki gibi üstünüze sürmüyorlar ya da hızlanıp geçmeye çalışmıyorlar) Yayalar, bisikletliler ve araçtaki sürücüler hep birbirine saygılı. Bir defa içi tıklım tıklım dolu bir otobüs bizi beklemişti, biz de o geçsin diye bekledik ama adam biz geçmeden hareket etmedi. 🙂 Herkes kurallara uyuyor. Polisler de işi oldukça ciddiye alıyor. Acımadan cezayı kesiyorlar. Trafik yoğunluğu ya da sıkışıklığı gibi bir şey de görmedim bu arada 🙂

Her şey vaktinde yapılıyor, insanlar oldukça dakik.

Randevularına zamanında gidiyorlar ve işlerinin de zamanında görülmesini bekliyorlar. Kuaförler, doktorlar, veterinerler vs hepsi düzenli randevularla çalışıyor. Kuzenimin doğum günü partisi için dağıttıkları davetiye de 1de başlayıp 6da biteceğini yazmışlar ve ebeveynler çocuklarını tam 1’de partiye bırakmış, tam 6’da da almaya gelmiş (vay be!)

Kartlaşma hala yapılıyor. Posta sistemleri tıkır tıkır işliyor.

Marketlerde raf raf çeşit çeşit tebrik, dilek ve geçmiş olsun kartları satılıyor. Bir markette sadece 3 raf doğum günü kartı vardı. Tabi posta hizmetleri de bizimkine göre çok daha düzgün ve çabuk çalışıyor. Bizdeki gibi her mahallede postane yok. Ama posta kutuları aktif kullanılıyor ve mektup kartpostal gibi şeyleri oraya atıyorlar.

Devasa hastahaneler, hastahanelerde uzun uzun sıralar, adım başı eczaneler yok.

Doktora herkes randevuyla gidiyor, doktorun muayenehanesine gidiyorlar ve acil bir şey olduğunda bile arayıp ne zaman gelebileceklerini soruyorlar. (Hastahanelerin acil bölümleri var mı, varsa nasıl çalışıyor bilmiyorum. Sanırım yok ve herkes aile doktoruna gidiyor.) Bizim aile hekimleri gibi onların da ev doktoru dedikleri doktorları var. (Sanırım Almanca’dan tam çevirisi ev doktoru oluyor çünkü konuştuğum tüm Türkler doktorlarından bu şekilde bahsetti) Sokaklarda çok fazla eczane görmedim. Oldukça seyrek ve çoğu büyük eczaneler yani dermokozmetik ürünlerin satıldığı yerler. Alışveriş merkezlerinde de birer eczane vardı. Eczanede kasanın önünde sıra oluyorsunuz. Herkesin işi sırasıyla hallediliyor. Bir daha gidişimde bir de doktora ya da sağlık merkezine gidip orayı da gözlemlemek istiyorum.

Metrolarda gerçekten inenlere öncelik veriliyor.

Kenardan geçebilecek olsalar bile inenler bitmeden binmeye çalışmıyorlar. Tam binecekken birinin inmeye çalıştığını gördüklerinde de geri inip, inmekte olan kişilerin hepsi indikten sonra biniyorlar. (Valla öyle!)

Marketlerde ürün çeşitliliği oldukça fazla.

Benim en çok sinirimi bozan şey ise -güya- bizim ürünümüz olan yoğurdun orada çok daha çeşitli ve daha güzel olması. 2-3M Migros boyutunda bir marketin, aynı boyuttaki Migros’un toplam süt ürünleri rafı kadar sadece yoğurt rafı var. Belki daha büyüktür yani çileklisinden tutun, çikolata parçacıklısına kadar birçok çeşit var. Peynirler de aynı şekilde. Raf raf peynir çeşidi var. (Denediğim peynirlerin %90ını beğenmedim, o ayrı) Ayrıca marketlerde çeşit çeşit hazır yemek var. Soğutucu dolapta paketli hazır -pişmiş- krep bile gördüm. Dondurulmuş pretzel, Berliner gibi fırın ürünleri de satılıyor. Sonradan öğrendim ki Almanların yemek pişirme gibi bir alışkanlıkları yokmuş. (Cidden yokmuş, ben de şaşırdım)

Fırıncılıkta gerçekten çok iyiler.

Bizim fırınlardaki gibi ekmek, simit ve pogaçadan ibaret değil fırınları. Çeşit çeşit pretzeller, sandviçler, hamurişleri vs satılıyor. Sağlıklı mı çoğu değil, kalori bombası ama sağlıklı seçenekler de var. Bir defa pretzel sandviç aldım, içine tereyağı sürmüşlerdi. (YUH!) Ayrıca metro duraklarında, alışveriş merkezlerinde, her sokakta caddede birer fırın veya küçük stand gibi fırın-cık- var. Küçük stand dediğim yerlerde bile fırınları var ve sıcak ürünler satıyorlar.

Sokaklarda dilenciler orada da var.

Önceki gidişlerim de hiç dilenci falan görmemiştim ama bu gidişimde çok vardı. Aslında bu yüzden dikkatimi çekti. Sanırım mülteciler alındıktan sonra çoğaldı. (Berlindekiler biraz İngilizce bile biliyordu) Stuttgart’ta pek yoktu, Heidelberg’de hiç görmedim ama Berlin’de oldukça fazla dilenci vardı. Metroda, metro istasyonlarında falan dolaşıyorlar metroya binip sırasıyla herkesten istiyorlar. Yine de yakanıza yapışmıyorlar ve hayır deyince gidiyorlar. Stuttgart’ta oldukça rahattık ama Berlin’de hırsızlık oluyormuş, turistik yerlerde gezerken cüzdana ve telefona sahip çıkmak gerekiyor. Hatta Alexanderplatz’ta yerlerde pickpocket!  yazan uyarılar vardı.

Toplu taşımada ücretleri genellikle yıllık veya aylık ödüyorlar ve metroda turnike yok.

Ve bu şekilde ödediklerinde her binişlerinde kart basmıyorlar. Otobüse binerken şoföre gösteriyorlar, metroda ise kart okutma gibi bir şey yok. Ödeme yapmadan kaçak da binebilirsiniz yani turnike falan yok. Ama oldukça sık kontroller yapılıyor, bileti olmayan veya biletinin süresi dolmuş olanlara ceza veriliyor. Cezası da oldukça fazla; 70euro. Bazı biletlerde mesela tek yön biletlerde onlar 2 saatlik olduğu için bindiğinizde makineye bastırmanız gerekiyor. Makineye sokuyorsunuz, tarih ve saat basıyor. Eğer saat basılı değilse geçersiz oluyor yani kontrol olursa ceza yersiniz. (Ödeyip bilet almış olmanıza rağmen) Bilet sistemleri oldukça değişik ve ayrıntılı. Kısa süreli oradaysanız, 1-2-3-4-5-6-7 günlük biletler ya da turist bileti alabiliyorsunuz. Berlin’de turist biletleri, turistik yerlerde indirim de sağlıyor. Stuttgart’ta böyle bir şey görmedim. Orada duraklarda bilet makineleri var. Tüm duraklar için 3 basamaklı kodlar var. Gitmek istediğiniz durağın kodunu giriyorsunuz, fiyatını belirliyor ve o kadar parayı makineye attığınızda biletinizi veriyor. Biz devamlı toplu taşıma kullanmadığımız için kullanacağımız zaman bilet alıyorduk. Bu arada uzun süreli aldığınız bilet tüm toplu taşıma araçlarında geçerli oluyor. (Otobüs, ubahn, sbahn, tramvay) Belirtmeden geçemeyeceğim, Euro’nun 4 tl olduğunu düşünürsek toplu taşıma bizim için oldukça pahalı oluyor. Berlin’de tek yön gidiş veya geliş (2 saat için geçerli) 2.80 euro idi yani yaklaşık 12 tl. Stuttgart’ta 3 duraklık kısa mesafe biletleri bile 1.40 euroydu yani 6 tl. 4 durak ve sonrası için biletler 2.40 euro’dan başlıyordu yani 15 dakikada yürüyebileceğiniz mesafe metroyla 10 tl yapıyor.

Yasa gereği pazar günleri marketler kapalı.

Hafta içi de çoğu market saat 8-9 gibi kapanıyor ama 12’ye kadar açık olanlar var. Pazar günü açık market yok. Cidden yok!

Çok fazla yağmur yağmasına rağmen sel basmıyor, su birikintileri olmuyor.

Özellikle büyük şehirlerin altı büyük tünellerle doluymuş ve su giderlerini iyi yapmışlar. Açıkçası yaklaşık bir buçuk ay kaldım, neredeyse her gün yağmur yağdı ve hiçbir yerde su birikintisi görmedim. Çamur da görmedim çünkü boş kullanılmamış toprak yok. Ya beton/asfalt var ya da çimen/ağaç var.

Bisiklet aktif olarak kullanılıyor.

Biz ilkokulda trafik dersinde bisikleti taşıma aracı olarak görüyoruz ama hiç öyle kullanmıyoruz. Almanya’da öyle değil. Neredeyse herkesin bisikleti var. Yaşlılar, çocuklar vs herkes bisiklete biniyor. Aile boyu herkesin bisikleti olduğu için ailecek bir yere giderken de bisikletleriyle gidebiliyorlar. 9 yaşındayken çocuklar sınava sokuluyormuş (bizim direksiyon sınavları gibi) ve bisiklet ehliyeti alıyorlarmış. Ayrıca bisikletliler için de polis varmış. Kurallara uymayan bisikletlilere de ceza kesiliyormuş. Her yerde bisiklet yolu olduğunu söylememe gerek yok sanırım.

Sokak kedisi sokak köpeği falan yok.

Bu durum, iki sene önce gittiğimde dikkatimi çekmişti. Bir anda fark etmiştim, sokaklarda hiç başıboş kedi köpek yoktu. Sık sık köpek görüyorsunuz sokakta ama tasmalı oluyorlar ve yanlarında sahipleri oluyor. Köpek veya kedi sahiplenmek gibi bir durum da yok haliyle. Herkes evcil hayvanlarını satın alıyor. Hepsi de cins köpekler, cins kediler, cins tavşanlar vs. Ayrıca parklarda sık sık tavşan, sincap, ördek vs görmek mümkün.

Her yerde devasa ağaçlar, ağaçlık alanlar ve parklar var.

Berlin’in göbeğinde devasa bir orman var. Yahu bildiğiniz orman var ve evet Berlin’in göbeğinde. Kuzenle sightseeing otobüslerinin rotasında yürüyerek dolaştık. Brandenburger Tor gibi önemli turistik yerleri dolaşıyorduk. Yolun bir tarafı hep ağaçlıktı. Ama iki üç metrelik minik ağaç değil yani devasa ağaçlar vardı. Kuzenim parkın oldukça büyük olduğunu söylemişti. Git git park bitmedi ben de şaşırdım, durup bir inceledim, yahu orası park falan değil bildiğimiz orman! Ağaçlar yosun kaplamış, aralarda patika yollar falan var. Eve gittiğimizde haritadan gezdiğimiz yere baktım ve boyutu ağzımı açık bıraktı, aşağıya haritadan ekran görüntüsü koyuyorum;

Biz Brandenburger Tor‘dan Kulturen der Welt‘e oradan Schloss Bellevue‘ya oradan da Siegessaulle‘ye (TIERGARTEN yazan yerdeki kavşakta bulunan bir heykel) yürüdük. Tier hayvan, garten de bahçe demek. Yani hayvan bahçesi ama hayvan yok. Haritadaki turistik – tarihi yerlerin çokluğuna dikkatinizi çekmek istiyorum. Ayrıca daha geniş bir harita da aşağıya koydum, yeşilliğin ve parkların çokluğunu görebilesiniz diye;

Bence Türkiye’de de parklar bu kadar çok olsa, insanların dolaşıp stres atabilecekleri yerler olsa herkes daha mutlu olur. Çünkü eve giderken o parkın içinden 5 dakika yürümek bile bana iyi geliyordu.

Oldukça fazla yabancı var.

Sadece Türkler değil. Birçok ülkeden insanlar var. Yıllar önce işçi olarak gelip kalmışlar. Birçok farklı ülkeden insanlar olduğu için melez de oldukça fazla. Yani birine nerelisin diye sorsanız yarı Lübnan yarı Türk diyebiliyor ya da yarı Alman yarı İtalyan olabiliyor. Bence bu harika bir şey! Bambaşka kültürlerle tanışıyorsunuz, uzak ülkelerden insanlarla konuşuyorsunuz. Lübnanlısı, Faslısı, İtalyanı, Almanı vs vs. Başka ülkelerden gelen insanlar yemeklerini de getirmişler. Birçok farklı ülkenin restoranı var. Çin, Japon, Vietnam, İtalya vs. Almanların kendilerine özgü yemekleri ve yemek pişirme alışkanlıkları olmadığı için genelde bu restoranlarda yiyorlarmış. Kuzenlerim Stuttgart’ta Türk restoranı işletiyor ve gelenlerin çoğu Alman.

Yiyecekleri ve içeceklerin porsiyonları bize göre oldukça büyük.

Özellikle dikkatimi çeken içeceklerin boyutları oldu. Yemeğin yanına aldığınız ice tea 330ml’lik minnoş kutuda değil yarım litrelik devasa şişede geliyor. Bizim minnoş 200ml’lik sütlere orada yok, yarım litrelik kocaman kutular var. Mesela böyle;

Benim dikkatime çekenler ve tabi aklımda kalanlar bu kadar. Daha sonra hatırladığım olursa eklerim. Siz de Almanya’ya gittiyseniz gördüklerinizi yorum yazarak benimle paylaşırsanız sevinirim. Merak ettiğiniz varsa onları da sorabilirsiniz.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, hoşça kalın!

Heidelberg Öğrenci Hapishanesi

2 okuyucu bu yazıyı sevmiiiş!

7 Yorum

  • Betül “WhiteFang” Gökçe

    Çok güzel ve bilgilendirici bir yazıydı. Bu sene kısa bir yurtdışı seyahatin oldu ve bahsettiğiniz bir kaç maddeyi ben de orada gözlemlemiştim. Yaya geçitlerinde mesela adımınızı atar atmaz araçlar durup sizi bekliyorlar ve sokak hayvani tabiri orada geçerli değil sizin de değindiginiz gibi. İtalya’da bizim hastaneyle de işimiz oldu maalesef eşim rahatsızlandı ve hastanede serum takıldı kendisine. Fakat sistemleri genelde mi böyle yoksa sadece turistlere mi bilemiyorum aşırı yavaş çalışıyorlar. Serumumuz bittikten sonra sadece doktorun çıkışımızı onaylaması için 1 saatten fazla bekledik ve bizden başka sadece bir kişi daha vardı. Hatta o kişinin de kızı ranzanin üst katından düşmüş otelde ve kaşı açılmış. Dikişe gerek var mı yok mu bakılıp tedavi edilmesi gerekiyordu, neredeyse 1,5 saat beklettiler hiç bakmadan. Sonra da pansuman yapıp gönderdiler. Bu konuda baya şaşırdım açıkçası.

    • Şeyma Mektepli

      İtalyada işler biraz yavaş yürüyormuş, ben de duymuştum. Kartpostal ve mektup gönderilerinde en geç gelenler ve en geç ulaşanlar hep İtalya gönderileri oluyor. Ondan biliyorum. Hatta benim oradan gelmesi gereken hiçbir kartım gelmedi. Benim gönderdiklerim de 2 ayda ancak gitti. 🙁

      • Elçin

        Çok isabetli gözlemlerinizi sohbet sıcaklığında bir yazıda anlatmışsınız. Teşekkürler. Ben 1 senedir Stuttgart ta yaşıyorum. Benim dikkatimi çeken bir diğer şey ise marketteki kimi kasiyerler hariç kimsenin acelesi olmaması ve hızlı çalışamamaları. Burda hayat sanki bir bilgisayar oyununun en düşük seviyesinde gibi yaşanıyor. Sebebini çözemedim. Bir de çok fazla paketli ürün satılıyor bu da israfı artırıyor. Plastik poşet kullanılmıyor fakat biberleri bile plastikle sarıp sarmalayarak satmaları genel olarak çöp üretimimizi 2 katına çıkardı TR ye kıyasla. Neyse ki çöpleri bir güzel ayırıyoruz. 4 farklı bidona da vicdan azabım azalıyor. Bir diğer gözlemim de alkoliklerin çok olması ve açıkta kalmış yiyeceklerin etrafında uçuşan sinekler misali market kapı önlerinde yaşamaları. Şişe toplayarak para kazanıp hemen yeni 1 şişe içki alıveriyorlar. Ve kötü olan bir diğer şey pislikleri. Hiçbir sokak suyla yıkanmıyor. Tüm taşlar kararıyor. Boş şişelerin depozitosunu geri almak için teslim ettiğiniz makinalar asla temizlenmiyor ve kokudan bu aletlere yaklaşamıyorsunuz bile. Temizlik evlerinde kıyafetlerinde bedenlerinde tiril tiril almanların dış görünüşlerinde muntazam bahçelerinde harika arabalarının bakımlı hallerinde ama sokaklar çok pis. İzmaritleri toplayan yok. Elektrik süpürgesi gibi ama tam tersine hava üfleyerek tozu dumana katan yaprakları havalandıran bir aletle çöpçüler sokaklarda geziyor dökülen yaprakları toplamak için fakat tüm mikropları o esnada havaya savurup hastalıkların yayılmasına davetiye çıkarıyorlar. Şehir bu kadar yeşil bu kadar toprakla içiçe yayla havasında olmasa bu pislik daha da göze çarpar eminim.

  • tülin

    Merhabalar, almanyada halam oturuyor ama bir türlü ziyaretedemedim kendisini, yazınız çok faydalı olmuş, atrıca res,mler çok hoş sevgiler size

    • Şeyma Mektepli

      Bence mutlaka ziyaret edin halanızı 🙂 Çok güzel bir yer. Çok az bir kısmını gezdim ben ama diğer yerlerin de güzel olduğuna eminim.
      Güzel yorumunuz için çok teşekkürler, umarım bir gün siz de gezersiniz. Sevgiler!

  • busrakkus

    Başka bir ülkeye gidince dikkatini çeken ayrıntılar oluyor gerçekten ama çok üstünde düşünüp kıyaslama yapmıyor insanlar genelde. Bu şekilde ayrıntılı bir yazı yazman çok güzel olmuş cidden farklı ve yararlı. Zevkle okudum <3

    • Şeyma Mektepli

      Kesinlikle! Benim için önemli olan gezip görmek değil, bu şekilde farklı durumları fark edip incelemek. Bu yüzden gittikçe yazmak istiyorum 🙂 Bu tarz yazılarımın devamı gelir diye umuyorum 😛 Sen de yaz gezdikçe!

Eklemek istediğiniz bir şeyler mi var? Bir yorum yazın!