Sağlık

‘Kilo alıp vere vere diyetisyen oldu!’ | Didem Kanca Üstay ile Diyetisyen Sohbetleri

Merhaba! Bildiğiniz gibi ben beslenme ve diyetetik okuyorum. Daha önce diyetetik okumak üzerine bir yazı yayınlamıştım. O yazım tercih döneminde oldukça fazla ilgili gördü. Diyetetik okumak isteyenlerden ve hatta okuyanlardan birçok mesaj alıyorum. Okumak isteyenler bölümle ilgili, okuyanlar da meslekle ve yapabilecekleriyle ilgili sorular soruyorlar. Ben de bu konuda daha iyi yardımcı olabilmek adına farklı alanlarda çalışan deneyimli diyetisyenlerle röportajlar yapıp blogumda bunları yayımlaya karar verdim.

Diyetisyen Sohbetleri‘nin ilk yazısında konuğum Didem Kanca Üstay oldu. Mail atarken gerçekten heyecanlıydım, çünkü bizim bölümümüzle ilgili internette hiçbir bilgi yok, okuyanlara ve okumak isteyenlere yol gösterebilecek hiçbir yazı hiçbir kaynak yok ve ben bölümümüzün gelişmesini, mesleğimizin öneminin kavranması yürekten istiyorum. Didem Hanım, mailime o kadar çabuk cevap verdi ki ben bu yazılar için daha da heyecanlandım.


– Merhaba Didem Hanım! Öncelikle hoş geldiniz, bu blogda ilk misafirim siz oldunuz. Bölümü tercih etmeyi düşünenlere ve halihazırda bölümümüzde okuyanlara yol gösterecek bir yazı olacağını umuyorum. Önce okuyucularımıza biraz kendinizden ve kariyerinizden bahseder misiniz?

1977 doğumlu, 3 yaşında ve 10 aylık iki tane erkek çocuğu olan aktivist ruha sahip bir insanım. Yanlışlar düzeldiği zaman doğruları zaten söylemeye bile gerek kalınmadığı bir dünyada yaşıyor olmak hayalim. Son birkaç senedir danışan almıyorum. Kariyerimi daha farklı bir yöne kaydırdım. Ücretsiz tüm okullara, üniversitelere (devlet ve özel) konuşmacı olarak gidiyorum. Geçtiğimiz Ekim ayında TEDx konuşmasına hazırlandım. Firmalara konuşmacı olarak katılıyorum. Arada gazete, dergi, internet siteleri ve benzeri medya kuruluşlarına bilgi içerikli yazılar yolluyorum. Son senelerde çocuk beslenmesi ile ilgili yapılan yanlışları gördükçe daha fazla bu konu üzerine eğildim.

– Hikayenizi okuduğumda çok şaşırmıştım. Ben de önceden tasarım okuyordum ve o dönemde yaşadığım kötü bir spor salonu deneyiminden sonra bölümümü bırakıp beslenme okumaya karar vermiştim. Siz önce Finans ve İşletme okuyup daha sonra beslenme okumaya yönelmişsiniz. Bu kararı nasıl aldınız? Sizi beslenme okumaya yönlendiren ne oldu?

Esasında bu uzun bir hikaye ve “Yarın Diyete Başlıyorum” adlı kitabımda detaylı bir şekilde anlatıyorum. Ama kısaca özet geçmek gerekirse Amerika’da üniversitede okurken 30 kilo kadar aldım. Her yaz İstanbul’a geldiğimde annemler televizyonda çıkan meşhur diyetisyenlerden bana randevu alıyorlardı. Neredeyse uçaktan iner inmez onlara gidiyordum. Elime ezbere bir liste tutuşturup haftaya gelin diyorlardı. Her yaz ev ödevi gibi verilen diyetleri yapıp sonra okula döndüğümde fazlasıyla katlanarak kiloları alıyordum. Son senemde ve okulun son döneminde üşütünce okuldaki sağlık birimleri merkezine gittim. Oradaki hemşire kilo vermek isteyip istemediğimi sordu. Ben de “Çok istiyorum ama olmuyor” deyince okulun ücretsiz diyetisyeninden faydalanmamı söyledi ve o kişinin kartını verdi. Ben de kendisine gittim. O kadar farklı yaklaştı ki ve iki saate kadar benimle görüştü. Eve geldiğimde o sırada beni ziyaret eden ablama anlattığımda “Neden beslenme okumuyorsun sen de?” diye sorunca birden çok cazip geldi. Arkasından hemen araştırmalara başladım ve ondan sonrası çorap söküğü gibi geldi zaten. Ama hakikaten bunu çok merak edenlerin kitabımı okumalarını içtenlikle arzu ederim. Amacım kitabın satılmasından ziyade hakikaten okunup kişilere faydalı olmasıdır. Zaten kitabın şahsıma olan tüm gelirini de ülkemizde ihtiyaçlı çocukların eğitiminde kullanıyorum.

– Beslenme lisans ve Klinik Beslenme yüksek lisans eğitimlerinizi Amerika’da tamamladınız. Amerika’da beslenme eğitimi nasıl? Türkiye’dekine göre ne gibi farklılıklar var? Artık gençlerin gözü açıldı iyice, bana gelen maillerin neredeyse yarısında yurt dışında nasıl okuyabilirim ya da nerede okumamı tavsiye edersin gibi sorular soruluyor. Ben genelde Almanya ve İngiltere tavsiye ediyorum. Amerika hakkında pek bilgim yok ama beslenme politikaları konusunda birçok yayınlarının ve rehberlerinin olduğunu biliyorum. Yurt dışında beslenme lisans ve yüksek lisans eğitimleri konusunda ne düşünüyorsunuz? Sizce lisansı da yurt dışında okumalı mı? Yoksa yüksek lisansta gitmek daha mı mantıklı?

Amerika’da beslenme eğitimi sırasında genelde benzer dersler alınıyor ama tek farkı tıp okuyanlarla aynı fen bilimleri derslerini almanız gerekiyor ki bu anlamda bayağı zorlanabiliyor insan. En azından benim açımdan öyleydi 🙂 Yurt dışında okumayı genel anlamda çok faydalı görüyorum. Birincisi hiçbir şey olmasa insanın dili çok gelişiyor ve bugün bilimsel makalelerin neredeyse hepsi İngilizce. Sonuçta bilimi takip edebilmek adına beslenme İngilizcesini çok iyi bilmek gerekiyor. İkincisi farklı kültürleri tanımak, onlarla yaşamak, onların beslenme alışkanlıklarını görmek insanın ufkunu açıyor. Kalıplardan kurtuluyorsunuz. Bazı şeyleri neden yaptığınızı sorguluyorsunuz. Mesela çok önemli bir örnek vereceğim. İnsanlar oruç tutuyorlar ama çoğu zaman anne-babası tuttuğu için tutuyor. Kur’an-ı Kerim’de nerede yazıyor ve neler gerektiriyor diye kişilere sorarsanız bir çoğu cevaplayamaz. Benim annemle babam Hacıdır. Amerika’ya okumaya gittiğimde de oruç tuttum ama oradayken tüm bunları sorgulayıp nedenlerini çok daha fazla araştırma fırsatım oldu. Lisans veya yüksek lisans farketmez. Bence imkanlar ve olanaklar neye el veriyorsa ona göre davranmalı kişiler. Her ikisini de yurtdışında okuyabiliyorsa çok daha iyi tabii. Bir de orada profesörlerin öğrencilerle ilgilenmek için çok daha fazla zamanları oluyor. Özellikle Amerika’da inanılmaz sayıda konferans, kongrelere de katılma fırsatınız oluyor.

Didem Hanım’ın SAYASA’dan bir fotoğrafı. Görsel: sayasa.com’dan alınmıştır.

– 2005 yılında İstanbul’da Sayasa’yı kurdunuz. Sayasa’da neler yapıyorsunuz?

Şu anda çocuklardan dolayı çok yavaşlattım. Sadece Yeditepe Üniversitesi’nden 3 sene önce mezun olan öğrencim şimdi diyetisyen Pınar Doğan Hanım tüm beslenme görüşmelerini alıyor. Eskiden yoga, pilates, grup dersleri vs vardı ama hepsini şu an içinde askıya aldım. Çocuklarla kaliteli zaman geçirmenin ve onları belli bir yaşa kadar anne sevgisi ve otoritesi ile yetiştirmenin daha doğru olduğu inancındayım.

– Aynı zamanda Yeditepe Üniversitesinde akademisyensiniz. Akademisyen olmak nasıl sizce? Hangi dersleri veriyorsunuz?

8 sene boyunca her sene bahar dönemleri üçüncü sınıf ikinci dönem öğrencilerine Danışmanlık Uygulamaları adlı dersi verdim. Bu dersi alabilmeleri için belli bir alt yapıya sahip olmaları gerekiyor. Dışarıdan kendilerine danışan ayarlıyorum ve tüm dönem boyunca danışanlarına beslenme ile ilgili benim gözetimim altında tavsiyelerde bulunuyorlar. Danışanları da tanıdığımdan herkesin nasıl bir yol izlediğini, neler yaptıklarını da takip edebiliyorum. Ama bu sadece beslenme ile ilgili değil, görüşme saatlerine zamanında gidip gitmedikleri, görüşme dışında takip edip etmedikleri gibi her detayı inceleyerek not verdiğim bir derstir. Mesela çölyak hastası olan, hamile, diyabet gibi birçok değişik vakaları da canlı olarak tecrübe edebiliyorlar öğrenciler. Öğretmenlik bence çok güzel bir şey çünkü siz de sürekli kendinizi yenilemek zorunda kalıyorsunuz. Özellikle çağımızda gençlerin hızına ayak uydurabilmek hiç de kolay değil. Ben de onlardan çok şey öğreniyorum. Hatta belki de öğrettiklerimden daha fazlasını öğreniyorum bile diyebilirim. Mesela Pınar Hanım benim öğrencimken ben onun ısrarları üzerine instagramı kullanmaya başlamış bir insanım.

– Diyetisyen Pınar Doğan ile beraber okullara gidip seminerler veriyorsunuz, soru cevaplar yapıyorsunuz. Sadece beslenme ve diyetetik bölümleri değil ilkokullara liselere bile gidiyorsunuz. Beslenme eğitiminin küçük yaşta verilmesi gerektiğini hepimiz biliyoruz, ama bu konuda çok eksiğimiz var. Sizin bunu ücretsiz yapmanız gerçekten harika. Bu yola çıkarken hedefiniz neydi? Sizce bu konuda ne yapılmalı/neler yapılabilir?

Bu yola çıkarken tek bir hedefim vardı ve hala da var: “Öğrencilere sağlıklı beslenmeyi öğretmek kadar, yediklerinden izlediklerine kadar her şeyi sorgulamak” Sağlık konusunda kesinlikle Sağlık Bakanlığının çok daha büyük yaptırımlar getirmesi taraftarıyım. Artık sosyal medya sayesinde iş zıvanadan çıktı. Bugün Çağla Şıkel’in bile youtube sayfasında ödem söktürücü tarifi verdiği, Pınar Altuğ’un “Ben kızıma her sabah nesquik içiriyorum” dediği bir dünyada yaşıyoruz. Çok sıkı önlemler alınmazsa obezite ciddi bir şekilde artışa devam ettiği gibi buna bağlı hastalıklar da çığ gibi çoğalacaklar.

– ‘Obez Medya’ konulu Bir Tedx konuşması yapmıştınız. (videoyu yazının altında bulabilirsiniz) Gerçekten güzel konulara değindiniz. Bence herkes karın yağlarını eritmeye o kadar takmış ki büyük çerçeveye kimse bakmıyor. Durumun temeline kaynağına bakmıyorlar. Siz konuşmanız için bu konuyu nasıl/neden seçtiniz?

Çok teşekkür ederim. TEDx’in bu seneki konsepti “Change Your Perspective”di yani Bakış Açını Değiştir. Ben de uzun uzun düşündüm ne yapabilirim diye. Liseden çok yakın bir arkadaşım, Taylan Hollanda’da yaşıyor. Sürekli bana mesaj atıyordu, “Beni ara Dido, konuşalım seninle. Çok önemli. Tedx konuşmanla ilgili” diye. Ben de “Bitirince arayacağım” diyordum. Hisleri ve öngörüleri inanılmaz kuvvetli olan birisidir. Bitince görüntülü aradım ve konuşmamı Pınar dışında ilk ona yaptım. Bittiğinde bana dedi ki: “Dido, bu bilgiler obezite ile ilgili zaten internette var. Sen kendi hikayelerinden yola çıkmalısın. Karadeniz kadını olduğunu, nelere inandığını, neleri yanlış bulduğunu, başına gelenleri paylaşmalısın. İnsanlar bunu görmeliler. Diğerlerini zaten biliyorlar.” Telefonu kapadıktan sonra hemen Pınar’ı aradım. “Pınar, ne konuşacağımı biliyorum, tüm sunumu değiştiriyoruz.” dedim. İnsanlar obeziteye sadece kişilerin gereğinden fazla yemesi olarak bakıyor fakat kimse bunun arka planda medya ve firmalar tarafından pompalandığından haberdar değil. İnanılmaz büyük bir sektör. Siz kilo alıyorsunuz, ilaç firmaları kazanıyor çünkü ya hasta oluyorsunuz öyle kazanıyorlar ya da çıkardıkları bir sürü işe yaramayan zayıflama ilaçlarından. Siz kilo alıyorsunuz, birçok ünlü bunun reklamını yapıyor ve medya sizlerden para kazanıyor çünkü medyaya çıkmak için firmalar para vermek zorunda. Bunun gibi daha onlarca örnek verebilirim. Mesela en basitinden margarin gibi sağlıksız bir şey piyasada olmasa ve reklamı yapılmasa kimse tereyağı yerine margarini seçmezdi.

– ‘Yarın Diyete Başlıyorum’ adlı bir kitabınız da var. Kitabınızdan bize biraz bahseder misiniz?

Kitabımı ilk 27 yaşındayken yazmaya başladım ama kitabımın basılması 37 yaşımı buldu çünkü sürekli yeni bir şeyler ekledim. Şimdi bazen öğrencilerimden daha 20’li yaşlarda kitap çıkaranlar olunca kendi kendime gülüyorum ve şöyle diyorum: “Ben de aynı sizler gibi düşündüm ama Allah’tan hayat kitabımı hep erteletti çünkü hayatı tecrübe ettiğinizde ve geriye dönüp baktığınızda bazı şeyleri ne kadar yanlış yaptığınızı ya da düşündüğünüzü görebiliyorsunuz.” Kitabımın çıkış noktası esasında senelerce kendi kilolarımla savaş vermiş, birçok diyetisyene gittikten sonra çözümün kendimde olduğunu farketmiş olmamdır. Kitabın ilk bölümünde tüm kilo alıp verme serüvenimden bahsediyorum ama bu arada denediğim diyetlerin ne kadar zararlı olduklarını da bilimsel verilerle açıklıyorum. Mesela bir ara çok çaresiz hissedip kendimi kusturmaya çalıştırdığım olmuştu. Allah’tan başaramadım. Ama sonunda bulumia ne kadar zararlı olup, nelere yol açabileceğinden bahsediyorum. Ya da çok fazla yedikten sonra uyumaya başladığımdan reflü başlangıcı yaşadığımı anlattıktan sonra reflü ile ilgili bir bölüm koydum. Kitabın ikinci bölümünde ise çok geniş olarak bebek/çocuk beslenmesine yer verdim çünkü eğer doğru beslenme alışkanlıkları çocukluktan verilmezse sonrasında düzeltmek çok ama çok daha zor. Tabii kitapta tüm bunların dışında gerçek hayattan danışanlarımdan da örnekler, hikayeler verdim.

– Beslenme ve diyetetik bölümü öğrencilerine tavsiyeleriniz neler? Bana genelde kendilerini geliştirebilmek için okuyabilecekleri kitaplar ve çalışabilecekleri uzmanlık alanı soruyorlar. Siz de muhtemelen birçok mesaj alıyorsunuzdur bu konuda. Artık bölümde branşlaşma çok yaygınlaştı. Neredeyse herkes yüksek lisans yapmaya çalışıyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz, ne tavsiye ediyorsunuz?

Bir kere muhakkak Marion Nestle’nin tüm kitaplarını okusunlar derim. Esasında beslenme ve diyetetik alanında mezun olanlara sadece “kilo verdiren” kişi gözüyle bakıyorlar. Oysa mesleğin o kadar farklı alanları var ki, mesela Alzheimer beslenmesi, otizmli ve down sendromlu çocukların beslenmesi, pre-menopoz ve menopoz beslenmesi gibi gibi gibi….. Öyle çok alan var ki, biraz daha geniş pencereden bakmak gerekiyor. Yazları öğrenciler otizmli çocuklarla çalışabilirler. Beslenme açısından bile değil, sadece onları tanımaları açısından. Evet bugün çalışmalar var, glütensiz yerlerse otizmli çocuklara iyi gelebileceğine dair ama bazıları var ki sadece beyaz şeyleri yiyorlar ve diğerlerini reddediyorlar. Normalde bir çocuğa farklı şeyler yedirmek zorken bir de otizmli çocuğa yedirmek çok daha büyük farkındalık gerektiriyor. İlk olarak nasıl yaklaşılması gerektiğini bilmeli diyetisyenler. Bu konuyla ilgili çok fazla konferanslarda konuşmacılar dinledim. Hiçbir şey kitapta verilen bilgilere uymuyor. Bu sadece bir örnek, bunun gibi o kadar çok örnek var ki… Şimdi yazarken aklıma geldi, yaşlı beslenmesi de çok önemli. Yaş ortalaması giderek artıyor. Farklı açılardan bakabilmeyi öğrenmeli gençler. Ama onlara da kızamıyorum çünkü bugün medyatik/popüler hangi diyetisyenin sayfasına baksanız hepsi ya sağlıklı yemek tarifleri veriyorlar ya da 1 haftada 3 kilo verin gibi saçma sapan yazılar ve gönderiler paylaşıyorlar. Hal böyle olunca gençler de tek doğrunun bu olduğuna kanaat getiriyorlar.

– Bölümü okumak isteyenler için söylemek istediğiniz bir şeyler var mı? Bölümün eğitimi hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce bölümün olumlu ve olumsuz yanları neler? Bana genelde ‘bölümü okuyabilmek için biyolojiyi sevmeye gerek var mı’ gibi sorular geliyor. Sizce böyle bir temel gereksinim var mı?

Beslenme ve Diyetetik çok güzel bir alan. Kesinlikle gençleri okumaları için teşvik ederim ama şöyle bir gerçek de var ki ülkemizde mantar gibi bu bölüm her üniversitede açılmaya başladı. Yeterli hoca olmadığından bazen dört senelik tüm bölümün derslerini sadece iki hocanın verdiği de olabiliyor. Bu öğrenciler yeterli donanıma sahip olmadan mezun oluyorlar. Keşke az ama öz okulumuz olsa bu anlamda. Doğrusu bu olurdu. Fen bilimleri derslerini sevmeye gerek yok ama okumak ve bu alanlarda bilgi sahibi olmak şart.

– Vakit ayırıp bize deneyimlerinizi anlattığınız için çok teşekkür ederim! Son olarak eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?

Rica ederim. Heves etmekle istemek arasında büyük bir fark var. Çoğu insan heves ediyor ama gönülde istemiyor. Bir şeyi çok isterseniz eğer başarırsınız ve kendinize hiçbir şeyi engel olarak görmez, bilakis engelleri tecrübe olarak karşılarsınız. HEVES etmeyin, gerçekten İSTEYİN!


Didem Hanım ve Diyetisyen Pınar Doğan’ın yazdığı bir blogları var; www.diyetnedir.com
Sağlıklı beslenme üzerine birçok yazıları var. Ayrıca kendi hikayeleri de var.

Didem Hanım’ın detaylı özgeçmişi; http://www.sayasa.com/didem-kanca-ustay.html

Ayrıca SAğlıklı YAşama SAnatı SAYASA’nın da bir websitesi var; http://www.sayasa.com/

‘Yarın Diyete Başlıyorum’ ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için; http://www.diyetnedir.com/yarin-diyete-basliyorum.html


Yazı umarım faydalı olmuştur. Elimden geldiğince daha çok diyetisyenle röportaj yapıp yayımlamaya çalışacağım. Farklı alanlarda çalışan diyetisyenlerle röportajlar yapıp sizlere çalışabileceğimiz alanları göstermek temel amacım. Eğer röportaj yapmamı istediğiniz bir diyetisyen varsa bana yorum yazabilir veya mail atabilirsiniz: mektepli.seyma@gmail.com

Sevgiler! Sınava girecek olanlara başarılar!

31 okuyucu bu yazıyı sevmiiiş!

Eklemek istediğiniz bir şeyler mi var? Bir yorum yazın!