Yaşam Tarzı

Minimalizm Üzerine

Merhaba! Uzun zamandır ertelediğim minimalizm yazısını sonunda yazıyorum. Ne yazacağım, nelerden bahsedeceğim hiçbir fikrim yok. Minimalizmle ne zaman ve nasıl tanıştığımdan, genel olarak minimalizmin benim için ne anlam ifade ettiğinden, bana faydalarından ve nasıl uygulamaya çalıştığımdan bahsetmek istiyorum.

Minimalizmle nasıl tanıştım?

Aslında ilk tanışmam nasıl oldu tam olarak hatırlamıyorum. Liseden mezun olduğum yaz keşfetmiştim, o dönemde takıldığım siteleri düşünerek ya tumblr’dan buldum ya da StubmleUpon’da bir bloga falan denk geldim diye tahmin ediyorum. Tumblr’da fotoblog olarak takılıyordum ve reblogladığım fotoğraflar, beğendiğim blog tasarımları hep sade, basit tasarımlardı. O sıralar bir de fashiolista’ya üyeydim ve orada da hep sade tasarımları beğeniyordum. Muhtemelen baktığım site tasarımlarından birinde ya da bir fotoğrafın etiketinde falan minimalism / minimalist kelimelerini görüp arattım. Kelime olarak nasıl tanıştığımı tam hatırlamıyorum anlayacağınız. Ama üniversitenin ilk senesinde -tasarım okuduğum dönemde-, tasarım tarihi hocamız bir ödev vermişti. En sevdiğimiz sanat akımını sormuştu ve ben minimalizmden bahsetmiştim. Onu hatırlıyorum, çünkü o zaman minimalizm bu kadar meşhur bir kelime değildi ve arkadaşlarım buna oldukça yabancıydı. Açıkladığım zaman aman ne saçma şey der gibi gülmüşlerdi. Hatta bir tanesi troll haberler yapan bir siteden minimalizm; ucuza kaçma yolları yazan bir dergi kapağı bulup atmıştı bana… Minimalizmin ne kadar yaygınlaştığını görünce beni ve söylediklerimi hatırlamışlardır umarım 🙂

Minimalizmin benim için anlamı ne?

Minimalizm nedir diye sorsanız birçok kişi sadelik, sade yaşam falan der. Temelde öyle, evet. Ama bence uygulanışı da anlamı da kişiden kişiye göre değişiyor. İsterseniz basitlik, isterseniz sadelik, isterseniz de ucuza kaçma yolu olarak kabul edersiniz. Genel, sadece ihtiyacı olan eşyalara sahip olmak olarak tanımlıyor.

Normalde bir görüşü insanlara yaymak için bir çaba göstermem ya da bu yönde bir istek duymam. Ama tüketim çılgınlığının geldiği boyutları fark ettikçe, bloggerların tavsiye ettiği her ürünün ertesi gün raflardan boşaltıldığını gördükçe keşke daha da yaygınlaşsa diyorum. Keşke insanlar neye sürüklendiğinin farkında olsa. İndirimlerde çeşit çeşit makyaj ürününü, kıyafeti, çantayı dolduranları gördükçe üzülüyorum. Aynı renk rujun 30 farklı tonuna ihtiyacınız yok, 10 tane siyah çantaya ihtiyacınız yok, kışı geçirmek için 5 farklı bota da ihtiyacınız yok.

Sadelik, fazlalıklardan/gereksizlerden kurtulmak! Fazla tüketim, fazla eşya, yapılacak çok iş, fazla gürültü, fazla stres…

Benim için minimalizm; beni mutlu eden, beni geliştiren, hayatıma anlam katan ve benim için önemli olan şeylere odaklanabilmek için gereksiz şeylerden/ fazlalıklardan kurtulmak. Yani önceliklerini belirlemek. Böylece onlar için daha fazla vaktim oluyor <3

Minimalizm benim için tek başına değil, yanında pragmatizm yani faydacılıkla geliyor. O yüzden sadece sadelik değil, sade + fayda olarak düşünüyorum. Ayrıca sadece eşyalar konusunda değil, düşünceler, aktiviteler, hatta insanlar konusunda da sade olmaya çalışıyorum. Ama uyarmam gerek; Bence burada çok ince bir çizgi var, her şeyin aşırısı fazla olduğu gibi bunların da aşırısı insana zarar verebiliyor. Özellikle pragmatizm konusunda dikkatli olmak gerek, çünkü bir süre sonra işinize yaramayan hiçbir şeye hiçbir insana para da vakit de ayırmıyorsunuz ve bu çok sağlıklı bir yol değil.

 


Minimalizmi günlük hayatımda nasıl uyguluyorum?

Genel hatlarıyla şöyle 3 maddede özetleyebilirim;

  • Daha sade olmak için gerek duymadığım şeyler almamaya çalışıyorum. (Sırf ucuz diye ya da sırf güzel diye ihtiyacım olmayan şeyleri almıyorum)
  • Bana katkısı olmayan üstüne bir de zarar veren insanları hayatımdan çıkarıyorum ya da hayatıma sokmuyorum. (Yalnızlığı seven bir insanım, o yüzden çok sorun olmuyor benim için)
  • Bir aktiviteyi planlarken; ayırdığım vakte değecek mi?/ Bana ne katkısı olacak?/ O süreyi daha faydalı şeylerle değerlendirebilir miyim? gibi sorular soruyorum.

Minimalizm bana neler kazandırdı?

  • Vaktimi daha iyi değerlendirmeyi öğrendim. (Bence en önemli madde bu oldu. Yaptığınız aktiviteleri sadeleştirip işin içine biraz da faydacılık katınca gerçekten vaktinizi değerlendirip kendinize bir şeyler katabiliyorsunuz. Durup geri döndüğünüzde of vaktimi bomboş geçirmişim, kendimi hiç geliştirmedim, onca zaman nerey gitti, kendime hiçbir şey katmadım gibi düşünceler bence insanı başına gelebilecek en kötü şey. Çünkü bunun tek sorumlusu sizsiniz, suçu başkasına atamıyorsunuz ve içten içe sizi yiyip bitiriyor.) Gereksiz alışkanlıklardan kurtulup, vakti daha iyi değerlendirmeye çalışınca yapmak istediğiniz şeyler için ne kadar çok vaktiniz olduğunu görüyorsunuz.
  • Hayatımla ne yapmam gerektiğine karar verdim. Geleceğimi planlamama ve ne yapmak istediğime karar vermememe yardımcı oldu. Önceden ilgimi çeken her şeye heves ediyordum ve hep şunu söylüyordum; Öf yapmak istediğim çok şey var! Hala bazen söylüyorum ama eski benle yeni ben arasında şu fark var; eski ben yapmak istediklerini düşündükçe ne yapacağına karar veremeyip karamsarlığa düşüyordu. Yeni ben kendisi için neyin doğru olduğunun ve neler yapabileceğinin/yapamayacağının farkında, yapmak istediklerini ona göre düzenlemiş ve yapacağı şeyler için heyecanlı. Biri sinirli bir öf iken biri gülümsemeyle gelen bir öf 🙂
  • Daha az tüketiyorum, daha fazla üretiyorum. Consume less, create more mottosunu birçok yerde görmüşsünüzdür. Bence bunu uygulamaya başladığınızda asıl olayı kavrıyorsunuz. Mental yükümü hafifletmesine ek olarak bir de maddi açıdan da faydası oluyor. Burada üretmekten kasıt ortaya herhangi bir fiziksel ürün koymak değil; daha çok yazıyorum, yeni şeyler öğreniyorum, blogumla ilgileniyorum vs.
  • Gereksiz eşyalardan kurtuldum. Bu hala devam ediyor. Yaklaşık iki senedir, düzenli olarak evde derin temizlik yapıp artık gereksiz gördüğüm her şeyi atıyorum. Bu genelde okul bitip eve döndüğümde ilk işim oluyor. (Zaten yurda az eşya götürmeye çalıştığım için pek atacak eşya olmuyor orada, ama ev hala dolu) Özellikle geçen yaz koca koca poşetlerle bir sürü şey atmıştım. Yarıyıl tatilinde yine aynı şeyi yaptım, hatıra kutumu bile boşalttım ama büyük boy poşet anca doldu 🙂 O an gerekli gördüğünüz bir şey daha sonra işinize yaramayıp atılabilecek duruma gelebiliyor. O yüzden bu temizliği devamlı yapmak önemli bence..
  • Sağlığıma daha çok dikkat eder oldum. Vücudumu daha iyi gözlemliyorum, içtiğim suya uykuma ve cildime dikkat ediyorum. Her şeyin önüne fiziksel ve ruhsal sağlığımı koyuyorum. Bana zarar veren şeylerden uzak duruyorum.
  • Daha az stres… Mental sağlığa en büyük katkılarından biri bu. Daha az eşya daha az iş daha az insan = daha az stres. Kanserin etkisi kanıtlanmış iki büyük etkeni var, biri sigara diğeri stres. Evet, stresin kanser yaptığı kanıtlanmış! Gereksiz stresi hayatınızdan çıkarmaya çalışın, yapmanız gereken şeyleri yapmaya itecek kadar stresiniz (minimal anksiyete diyorum ben buna) olması yeterli. (Burada biraz ilk maddeyle de çakıştığını düşünüyorum, zamanı ne kadar iyi değerlendirirseniz işleriniz o kadar az strese neden oluyor.)
  • Çevre için daha dikkatliyim. Gereksiz şeylerden kurtulmak daha az atık çıkarmanızı sağlıyor. Ayrıca bir şey gerekli mi gereksiz mi diye düşünürken çevreyi de düşünmek daha da iyi oluyor. Marketten on tane plastik poşetle ayrılacağınıza kumaş çantalardan edinip (ya da kendiniz dikip) tekrar tekrar onu kullanabilirsiniz. Plastik bardak ve pipet kullanmayı bırakabilirsiniz. Aslında ne kadar az eşyaya ihtiyacınız olduğunu fark ettiğinizde gerçekten hafifleyeceksiniz.

 

Yazının buradan sonraki kısmı biraz hikaye tarzında, benim için bu süreç nasıl gelişti ve nasıl hissediyorum, nasıl düşünüyorum falan onlardan bahsedeceğim.

Genel olarak daha hafif hissediyorum. Sadece sınav haftalarında ve ödev teslimlerinde stresli oluyorum, o da herkeste olan bir şey bence. Zaten kısa sürüyor.

Yaptıklarımı ve faydalarını böyle yukarıdaki gibi madde madde yazınca hepsi ayrı ayrı şeyler gibi gözüküyor ama aslında değil. Adım adım bir şeyleri değiştirerek başlıyorsunuz. Yaptıklarınıza alıştıkça yavaş yavaş farklı şeyler ekliyorsunuz. Hatta zamanla kendinizi keşfedip, farklı şeyleri yaptığınızın bilincinde olmadan yapıyorsunuz. Benim sadeleşme amacıyla yapmadığım ama bir zaman sonra geriye dönüp baktığımda minimalistleşmeme ne kadar katkısı olduğunu gördüğüm birçok davranışım var mesela.

Lisedeki benle, şu andaki ben arasında dağlar kadar fark var. Sağlık, enerji, düşünce yapısı, stresle başa çıkma vs. Birçok alanda geliştirdim kendimi ve bu bir gecede olmadı. Yeni şeyler öğrenmeyi de seven bir insan olduğum için kendime bir şeyler katarak devam ettim yoluma.

Bir blogdan öğrendiğim cilt bakımı bilgileriyle daha öne hiç duymadığım önemli şeyler öğrendim ve onun sayesinde gereksiz ürün almaktan kurtuldum. Az ama öz, doğru etken maddeli ürünlerle cilt problemlerimle savaşmayı öğrendim. Sırf ünlü ve pahalı diye bazı markaları iyi sanıp almak isterdim -marka adı verip kötülemek istemiyorum burada- ama iyi ki almamışım ya, şimdi düşündükçe fark etmeden de olsa akıllı davranmışım diyorum. 🙂 Parama yazık olurmuş. Artık birçok site var, internetten yorumları okumadan ve fiyat araştırmadan hiçbir şey almıyorum. Yani sırf denemek için ürün almıyorum, bir ürünün gerçekten iyi olduğunu duyarsam ve o tarz bir ürüne ihtiyacım varsa o zaman alıyorum.

Sonra adım adım sağlık konusunda bilgi birikimim oldu. Uykunun ne kadar önemli olduğunu öğrendim ve uykumu düzene soktum. (Uykum, şehirden şehire değişiyor o yüzden kesin konuşamıyorum) Sonra intermittent fasting metodunu öğrendim. Devamlı yapamasam da hayatımı düzene sokmam da büyük katkısı oldu. (Sınav haftaları dışında uyguluyabiliyorum) Yapmam gerekenler ve yapmak istediklerim için zamanımı ayarlamayı öğrendim.

Gereksiz şeyleri almayı bıraktım. Önceden güzel gördüğüm, ucuz gördüğüm şeyleri alırdım. Artık almıyorum. Gerçekten ihtiyacım var mı diye soruyorum kendime. Bazen aylarca markette elime alıp alıp bırakıyorum. 🙂 Gerçekten istediğim, ihtiyacım olan ve denemek istediğim bir şeyse alıyorum. Ama sırf denemek için farklı ürünleri ya da eşyaları almıyorum. Özellikle cilt bakımı ve oje konusunda. (Zaten makyaj merakım yok) Önceden 2-3 temizleyicim, 2-3 nemlendiricim, 2-3 toniğim, 2-3 çeşit de maskem olurdu. Her biri farklı şey içindi, evet ama onları da azaltmasını bildim. 1 jel temizleyicim (salisilik asitli), 1 toniğim (salisilik asitli), 1 nemlendiricim (salisilik asitli), 1 tane scrub’ım, 1 tane de kil maskem (burada bahsetmiştim) var. Bunun dışında birçok dermokozmetik ürünüm var tabii ama lens solüsyonu, dermatologun verdiği kremler gibi elzem şeyler hepsi. Cildim problemli olduğu için (egzema, yaraların geç iyileşmesi, güneş lekeleri vb) Elimde hala fazla ürünler var, yarım yarım kalmış kremler gibi. Ama onları da kullanıp bitirmeye çalışıyorum ve elimdeki bitmeden yenisini almıyorum. (Eğer indirim denk gelirse ve elimdekilerin bitmesi yakınca 1 tane yedek alıyorum)
Cilt bakımına meraklı olduğum çeşit çeşit maskeler, kremler vs alırdım. Baktım ucu bucağı yok bu işin. Cildime çok iyi gelen bir maske buldum, arada bir kuruluk yaşadığımda tekli maskelerden alıp uyguluyorum, o kadar. Mesela önceden 40-50 tane ojem vardı. Rengarenk sürmeyi seven bir insan değilim ama bordo hastasıyım. Ojelerimin yarısı bordo- kırmızı tonlarındaydı. Son kullanma tarihi geçmiş olanları attım, kullanmadıklarımı kuzenime falan verdim. Kalanları da bitirmeye çalışıyorum. Yurtta 3-4 tane, evde 10 tane falan var ama evdekilerin hiçbirini kullanmıyorum neredeyse) En son ne zaman oje aldığımı hatırlamıyorum bile, önceden avm’ye her gidişimde alırdım.. (Ah o flormar standları yok mu…) Hatta almayı çok istediğim bir khaki green rengi var, 2 senedir bakışıyoruz hala almadım. Arada bir dermokozmetik mağazalarına girdiğimde küçük bir istek duyuyorum, bir sürü şey almak için.. Kendi kendime ihtiyacın yoksa alma ihtiyacın yoksa alma diyorum ve hızlıa çıkıyorum. Büyük bir avm’nin dibindeki bir yurtta kalıyorum. Zara, Mango, Bershka, Watsons, Gratis, Penti, Yves Rocher vs ne ararsanız var. Ama mağazaları girip gezmek için hiç istek duymuyorum. Sadece ihtiyacım olan bir şey olduğunda girip bakıyorum 🙂

 

Kırtasiye ürünlerini sevdiğim için bu konuda sadeleşmeye çalışmanın da bana katkısı büyük oldu. Güzel gördüğüm her ıvır zıvıra meraklıydım, rengarenk kalemler süslü şeyler alırdım, sırf kapağı güzel diye defterler alırdım vs. Sonra kapağı güzel diye aldığım birkaç defteri kullanmadım, ya iç materyali kullanışlı değildi ya da içine yazacak bir şey bulamadım ve o defter dolap bekledi. Aldığım rengarenk kalemler birikti birikti ama ben hep sevdiğim aynı renkleri kullanmaya devam ettim. Süsüne kanıp aldığım şeyler oradan oraya atıldı ya da kutuda bekledi vs vs. Son 1 sene içinde sadece iki defter aldım; biri Cambridge marka okul defteri (mezun olana kadar yeter hatta artar bile) diğeri de Muji marka not defteri (Onu da Almanca defteri yaptım). İkisi de sade, kapağı süssüz, kullanışlı olduğu için ve işime yarayacağı için aldığım defterler. Neden almıyorum? Çünkü evde bir sürü defter var. Onları kullanıyorum. Bittikçe ve ihtiyaç duydukça yenilerini alacağım 🙂 Sırf rengi güzel diye aldığım son kalemi de elimi acıttığı için kullanamadım, kalemliğimde duruyor. (Kalemliğim de Starbucks bardağı :p) O kalemden bu yana hiç renkli kalem almadım. Elimdekileri bitirmeye çalışıyorum. Mesela stabilonun pastel tonlarda fosforlu kalemleri çok hoşuma gidiyordu. Elimde 4 tane fosforlu kalem vardı diye almıyordum (ve hiçbir yerde görmemiştim), elimdekilerin ikisi bittikten sonra şans eseri bir yerde gördüm ve o stabilolardan aldım. O kadar çok fineliner almışım ki, bir ayakkabı kutusunu dolduracak kadar kalem var sanırım. Artık yeni almıyorum, mevut olanları kullanıyorum. Bittiği anda da atıyorum (yani tutmuyorum, önceden bitikleri de tutuyordum niyeyse)

Biriktirme huyumdan vazgeçtim ve koleksiyon yapmayı da bıraktım. Şu anda sadece kartpostal koleksiyonum var. Onun tam olarak koleksiyon sayılmadığını düşünsem de devamlı postcrossing yapmak ve dünya kadar kartpostalımın olması gereksiz o yüzden azalttım hatta şu an yapmıyorum (Tabii kartpostal ücretlerinin 4 tl olmasının da payı var bunda) Gelen mektupları elden geçirdim, artık konuşmadığım ya da pek bir şey paylaşmadığım insanlardan gelen mektupları attım. Diğer mektup arkadaşlarımdan gelenlerin de zarflarını ayıkladım, her bir penpalın tüm mektuplarını yine ondan gelen tek bir zarf içinde topladım. Hediye gelen minik şeyleri hepsinin içinden aldım ve kullandığım diğer şeylerin arasına koydum. Daha önce bir de kıyafet etiketi koleksiyonum vardı. Onları da elden geçirdim, gereksiz gördüklerimi attım. 2-3 tane gerçekten sevdiğim ve orijinal olduğunu düşündüğüm etiketi ayırdım. Sert ve süsü güzel olanları da mektup arkadaşlarıma desenli bant göndereceğim zaman kullanıyorum. Bantları onların etrafına sarıyorum ve bu şekilde değerlendiriyorum.

Geçen gün youtube’da minimalizmle ilgili videolar paylaşan bir kanalda bir yorum gördüm, tam cümleyi hatırlamıyorum ama şunu söylüyordu; minimalizmden bahsediyorsun ama evinde hala bir sürü eşya var. Görünce çok şaşırdım yani minimalizm demek boş eşyasız ev demek değil sonuçta. Sana gereksiz görünebilir ama o kişinin ihtiyacı olabilir. Ayrıca sırf sadeleşmeye gidiyor diye kullanabileceği şeyleri atması gerekmiyor. Sürekli yeni şeyler alsa, ama yine de minimalizmden bahsetse ben de eleştiririm. O minimalizmi anlamamıştır demektir. Ama sırf sadeleşmeye gidecek diye evinde sadece en en en gerekli eşyalardan sadece birer tane tutacak evi bomboş olacak diye bir şey yok. Sırf sadeleşme amacıyla hala kullanılabilir veya işe yarar durumda olan eşyalarınızı da atmayın yani fazlaysa tamam da… Minimalizm fazla her şeyi atın gitsin demek değil bence olay daha çok elimizdekileri değerlendirip daha az tüketmek üzerine odaklanmak. Çiçek dikmek için saksı satın almak yerine evinizdeki kaplardan birini saksı olarak kullanıp değerlendirebilirsiniz mesela.

Benim sürecimi okudunuz, hiçbir şey bir anda pat diye olmadı. Siz de ben minimalist olacağım diye hop her şeyi çöpe atmaya kalkışmayın. Önce yeni gereksiz şeyler almayı bir bırakın, sonra yavaş yavaş elinizdekileri ayıklayın. Hala kullanılabilir olan ama sizin kullanmayacağınız şeyleri hediye edin ya da bağışlayın ya da satın. Tekrar okumayacağınız kitaplar, artık büyümüş çocuklarınızın kıyafetleri, kullanmadığınız makyaj malzemeleri vs. Verin gitsin, inanın bana öyle daha hafif hissedecek ve daha mutlu olacaksınız. Elimden geldiğince anlaşılabilir bir şekilde açıklamaya çalıştım, umarım başarılı olmuşumdur ve en azından temel fikri verebilmişimdir size 🙂

Adım adım takip edebileceğiniz 20-30 maddeden oluşan bir liste oluşturuyorum. Birkaç hafta sonra onu da yayınlayacağım. Nereden başlayacağını bilemeyenlere yol göstereceğini umuyorum.

 

Şimdilik bu kadar, sevgiler!

 

30 okuyucu bu yazıyı sevmiiiş!

2 Yorum

  • Yasemin

    Ben de videolardan birinde “aylardir bu bluzu giyiyorum” gibi bir ifade duymustum. Bu ifade bana cook fazla geldi. Ayni kıyafeti aylarca giyince minimalist mi olunuyor? Bence bu konsept de popüler kültür kurbani oldu ama gercekten yaşayanlar da vardur muhakkak….

    • Şeyma Mektepli

      Bu kişiden kişiye değişir bence genel olarak bu minimalizmdir ya da değildir demek doğru olmaz. Eğer o kişi için her gün ne giyeceğim diye düşünmek zaman kaybıysa ya da her gün değişik değişik giyecek kıyafet almaya parası yoksa (veya ona para ayırmak istemiyorsa) bence yapılabilir. Şahsen ben ne giyeceğim diye düşünmekten hoşlanan bir insan değilim, sabit kombinlerim var ve devamlı benzer şeyleri giyiyorum. Kıyafetleri çok önemsemediğim için bu benim için çok rahatlık sağlıyor. Yani eğer ne giyeceğim diye düşünmemek ve vaktini daha iyi değerlendirmek için her gün aynı şeyi giyiyorsa buna minimalist denebilir, ama böyle giymek için mevcut kıyafetlerini bir kenara bırakıp gidip yeni bir şeyler alıp giymesi minimalistlik sayılmaz. Çünkü bence gereksiz masraf yapmış olur. Kesin olarak öyle veya böyle diyemeyiz, kişisel tercihlere ve yaşantıya bağlı bence 🙂 Hem popüler kültür kurbanı oldu hem de yanlış kullanılıyor, ortada biraz istismar olduğunu düşünüyorum 🙂

Eklemek istediğiniz bir şeyler mi var? Bir yorum yazın!