Sevgili Günlük

Bayramda Köy | 2018

Merhaba! Nasılsınız? Umarım herkesin bayram tatili çok güzel geçmiştir. Uzun zamandır anı yazısı yazmıyordum. Önceki hafta Esin, anı yazısı tarzında yaptıklarımı yazdığım yazıları daha çok sevdiğini o yazıların daha samimi olduğunu düşündüğünü söyledi. Ben de bayramda yaptıklarımı fotoğraflamışken bir bayram yazısı yazmak istedim.

Bayramda Karamanlı, Burdur’daydık. Annemin de babamın da memleketi orası olduğu için her bayramda Karamanlı’ya gidiyoruz. Bayramlarda gidebileceğim, bağ bahçe gezip dalından meyve yiyebileceğim ve akrabalarımı bir arada görebileceğim bir köyüm olduğu için kendimi çok şanslı hissediyorum.

Önceden bunun ne kadar değerli bir şey olduğunun bilincinde değildim. Üniversiteye başladığım zaman İzmir, İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerden gelen ve oralarda doğmuş büyümüş arkadaşlarımla konuştukça bir köyden geliyor olmanın bana ne kadar çok şey kattığını gördüm.

Yeşil nohut yemek, babaanne evinde tost makinesinde yufka kızartıp yeme keyfi ve bahçeye inip dalından meyve koparıp yiyebilmek. Hepsi benim için çok önemli. Köyden gelen nohutlar, bademler, domates kurusu ve cevizler ne kadar kıymetliymiş onu daha iyi anladım.

Özellikle son birkaç yıldır eski evlere ve eski eşyalara çok meraklıyım. Köye her gidişimizde gezdiğimiz evlerde muhakkak fotoğraflar çekiyorum. Daha önce bir kez kuzenimle beraber çıkıp bir sürü ev fotoğrafı çekmiştik. O zaman çok beğendiğim bir ev vardı.

O zaman çekip instagramda paylaşmıştım. Hala da en sevdiğim fotoğraflardan biridir. Çektikten yaklaşık bir sene sonra evi tekrar gördüğümde tanıyamadım. Kapının olduğu balkon kısım tamamen pvc balkon olmuş, o bayıldığım ahşap merdivenlerde simsiyah boyalı demirden merdivenler olmuştu. O zamandan beri gördüğüm, az veya çok hoşuma giden değişik gördüğüm her şeyi fotoğraflıyorum. Çünkü biliyorum ki bir daha geldiğimde orada olmayabilir.

Bahsettiğim evin balkonu, balkonun altındaki ahşap kapısı, merdivenin yandan görünüşü (en sevdiğim fotosu bu), merdivenin aşağıdan görünüşü. Mavinin, beyazın, ahşabın ve yeşilin uyumuna aşık olmamak mümkün mü?

(Tabii ki son halini çekmedim, aşırı çirkindi çünkü)

Burada gördüğünüz fotoğraflar da tam 100 yaşına gelmiş olan Şerife ninenin evinden. En son birkaç sene önce görmüştüm. Beni çocukluğumdan beri görmediği için bilmiyordu ama annemi tanıdığı için onun büyük kızı olarak beni de bilmişti. Bu sefer hiçbirimizi tanımadı. Hatta annem annesinin babasının ismini söyleyince bile çıkaramadı.

Babam, babaannesinin ismini söyleyip kendini öyle tanıttı ama o da yeni bilgi olunca aklında yer etmedi sanırım. 20 dk içinde 4 defa sen Hamide’nin torunu musun diye sordu çünkü 🙂 Babam sol yanına oturmuştu, ben annem ve kardeşim de sağ yanına dizilmiştik. Bizi sırayla yanına oturtup inceledi. Bana sen kiminle evlisin sen kimin karısısın diye sorup durdu. Ben evli değilim hala okuyorum diye açıklamak zorunda kaldım birkaç defa. Sonra da bana ve kardeşime adlarımızı sordu ben Şeyma kardeşim Bilge dedi. Bana dönüp sana niye güzel ismi koymamışlar evvel? dedi. Cidden çok güzel bir soru sordu. Annem de Şerfanım’ın (Şerife Hanım, babaannem) ismini verdik ona dedi de kabul etti öyle. Bu da Şerife nine;

Böyle eski evlere gittiğim zaman genelde duvarları tavanları çektiğim gibi tepeden ayaklarımı ve yeri de çekiyorum. Oralara gittiğimi kendime hatırlatmak için yapıyorum sanırım, alışkanlık oldu.

Anneannemin aloe verası. Annem geçen sene dikmişti, her gittiğimizde daha da büyüyor ve artık devasa bir hal almış. Kökleri ağaç gövdesi gibi olmuş. Annem ben benimkilerin gözlerinin içine bakıyorum yine de büyümüyorlar diyor. Çiçekçi bana çok su dökme ve oğrudan güneş almasın demişti. Bu hem tüm gün güneş alıyor hem de anneannem kocaman tasla bol bol su döküyor. Çiçekçiye bundan bahsettiğimde olmaz öyle şey demişti. mis gibi de oluyor valla. Antalya’ya taşınınca evimize götüreceğiz. Uzunca bir süre nemlendirici olarak bunu kullanırım sanırım. 🙂

Dedem hep Ece‘nin fındıklı ve antep fıstıklı çikolatalarından alırdı. Hem bir sürü yiyip hem de çantamıza doldururduk. Ben de kardeşim de tüm gün fazla şeker yemeyip şeker hakkımızı dedemin Ecelerine saklamıştık ama dedem bunlardan almış. Babaannem de hep Octavia‘lardan alırdı, onları da çok severdim ama o da bunun gibi jelibon şekerlerden almış. Bu sene şekerleme konusunda pek yüzümüz gülmedi anlayacağınız 🙂

Hatice yengemin (büyük dayımın eşi) meşhur ev yapımı baklavası. Sarı burma denen baklavaları ben hiç sevmiyorum. Her sene yiyip tadını beğenmeyip aldığım kalorilere pişman oluyordum. Bu sene onlara hiç dokunmadım, sadece teyzemlerdeki bakalvadan ve bu baklavadan yedim. İkisi de ev yapımı. Özellikle yengemin yaptığı bu baklavayı çok seviyorum. İncecik, yumuşak ve aşırı hafif oluyor. Normal baklavada ikinci dilimini bitiremem, çok tatlı gelir. Bunun dilimleri de küçük olunca 4-5 tane yiyorum. Bir defa bayramda pikniğe gitmiştik. Yengem bir dondurma kutusuna baklavasından doldurup getirmişti. Kalabalıkta kimseye çaktırmadan gidip gelip koca kutuyu kendi başıma yemiştim. (dietitian unchained)

Burası da Fatma ninenin evi. (Annemin amcasının -a.k.a. Sakızcı dede- eşi) Bu evden geçen bayram da fotoğraf paylaşmıştım. Fatma ninenin bahçesinde yetiştirdiği mükemmel salatalıklar, duvara asıp güneşte kuruttuğu biberler, evin girişi, bu da beni ayna selfiem.

Dedemin köpeği Boncuk. Benim hatırladığım kadarıyla dedemin ilk köpeği bu. Anneannemin peşinde geziyor hep. Eskiden anneannem bağa gittiğinde hep peşinden gider, onu bekler ve onunla geri gelirdi. Bir defa biz gidip arabayla anneannemi oradan almıştık. Anneannemin bizimle geldiğini görünce, arabaların hareket etmesini bekleyip kendisi eve dönüştü. Bu sefer eve gittiğimizde kapı kilitliydi. Biz de Fatma ninemde olduğunu düşünüp oraya doğru yürüdük. Boncuk önden gidip kapının önünde durunca anneannemin orada olduğunu anladık 🙂 (Bu arada Boncuk’un yavrusunun adı da Boncuk. Biz onlara kardeşimle kısaca Boncuk 1.0 ve Boncuk 2.0 diyoruz. Boncuk 2.1 ve 2.2 de doğmuştu ama ölmüşler maalesef)

Geçen sene yeşil nohut yiyemeyince çok üzülmüştüm. Bu sefer şansıma evde vardı. ilk gün de ikinci gün de bağı yedim. Köyle ilgili en çok sevdiğim şey yeşil nohut olabilir, o kadar çok seviyorum 🙂 Hatta köy tatlarından; yeşil nohut 1, yufka ekmek 2, koyun yoğurdu 3 diyebilirim :p (tarhana sevmiyorum)

Ben aslında pek dut sevmem. Son bir iki senedir yiyorum, önceden hiç yemezdim bile. Bu sene babanneme geldiğimizde dolapta çiti bakırının içinde hazır toplanmış dutlar vardı. Baklava yememek için tatlı isteğimi dutla bastırmak istedim. Yarısını ben yedim muhtemelen 🙂

En az tatlı en çok meyve yediğim bayram oldu sanırım. Burada fotoğrafı yok ama babaannemdeyken evin bahçesinden erik ve vişne toplayıp yedim biraz da. 🙂 Normalde en az 3-4 gün kalırdık ama bu sene babam çalıştığı için ilk gün sabah gidip ikinci gün akşam geri döndük. Biraz da o yüzden yazmak istedim bu yazıyı, ben unutmadan bir yerlerde kalsın bu anlar diye.

Sevgiler!

11 okuyucu bu yazıyı sevmiiiş!

2 Yorum

Eklemek istediğiniz bir şeyler mi var? Bir yorum yazın!